fî-hâ
: orada vardır
fâkihetun
: .......meyveler
ve en nahlu
: ve ......
zâtu
: sahip
el ekmâmi
: ...........
|
11. Fîhâ fâkihetun ve ennahlu zâtu el ekmâm
İşte ne diyor Allahü Teâlâ? Orada yine insanı tarif ediyor. Bundan sonraki ayette yine insanın salsalin yani tekrardan yaratılışını ve halakal insanı tekrar bu surede verdiği için onun bir ön hazırlığını burada vermiş. Buradaki sırları size tekrar açacağım ayriyeten ayeti bir daha baştan toplayacak olursak. Allahü Teâlâ Fîhâ fâkihetun ve ennahlu zâtu el ekmâm sizin zatınız olan o çiçek tohumlarını bir arada tutan o kap gibi olan haliniz öyle diyor Allahü Teâlâ o varlığınız yani orta alemdeki bedeninizin içerisinde sizi sonsuz kere tekrarlayan sizi sonsuz kere var edip yok eden, sonsuz kere sıfırdan yaratıp ölüme götüren ve ölümden sonra tekrar yaratmaya muktedir olan ilahi güçlerde, ilahi yeteneklerde sizin o tohum halinizde görünen varlığınızda vardır. Yani sonsuzluğu Allahü Teâlâ getirip bir küçücük zerrenin içerisine yerleştirir. Ona ancak Allahü Teâlâ’nın gücü yeter. Ama biz varlık âleminde iken onu sınırlandırılmış sanki etrafında bir ekmâm bir kap varmış gibi görsek de bir muhafaza bir tutan varmış gibi görsek de şimdi sonsuzluğa bakışımız onun boyutuna bağlıdır. Sıfırın altıda sonsuzdur, sıfırın üstü de sonsuzdur. Burada bahsettiğimiz yaratılışın zahir âlemde bize görünmesi ve bizim onlara müdahalemizin olduğu âlem.
Allahü Teâlâ kısaca şöyle buyuruyor. Kendini tekrarlayan bir bedene sahipsiniz ve bu bedende size bir bedeli olmadan bir karşılığı olmadan verilmiştir. Bedelsiz verilmiştir diyelim. En nahlu kelimesini ağaç veya ağacın yaprağı anlamında vermiş mealde fakat buradaki “en nahlu” kelimesi bedelsiz anlamındadır Arapçası. Yani siz bunun karşılığında halef olarak yaratıldınız. O Halef olarak Allahü Teâlâ size bu ilimleri öğretti. Rahman ayriyeten bunların ince sırlarını öğretti ve bundan da hiçbir zaman için bir karşılık beklemedi. Allahü Teâlâ’nın da hiçbir karşılığa da ihtiyacı yoktur. Burada sadece yaprak deyip geçmemek lazım yani mealde bazısında yapsak almış işte bazısında hurma almış öyle almış götürmüş. Basit mana vermiş ve bırakmış. Fakihetun demek bir arada tutan mealde yine tohum olarak geçmişler onu fakat burada tohumları bir arada tutan ilahi güç demektir.
Biz bu âlemde nasıl varmışız? Biz bu âlemde yani orta âlemde bizler bir beden içerisinde kendi bedenimizi tekrarlayabilecek şekilde iç içe yerleştirilmiş bir varlığımız var anlamında buradaki mana bu.
Eşya’nın ismini anlat yani yaratılmış ve varlık haline gelmiş her türlü varlığın ince sırlarını yaratılış sırlarını ve onun içindeki maddelerin sıralanması onların salsalin halinde iç içe geçmesini ve bunlara zamana bağlamanın ve zamandan çıkarmanın daha birçok şeyin sırlarını anlat diyor orada insana ve insanda hepsini anlatıyor. Şey eşya derken tamamını yaratılmışın tamamını çerçeveliyor. O halde şey kelimesi yine burada ne olarak geçiyor. Bütün varlığı toplayan ekmâm; içindeki şeylerin yani yaratılmışın bütün varlığını kendi içinde barındıran tohum o anlama gelmiş oluyor beraberinde yani buradaki ayette Allahü Teâlâ kısaca şöyle buyuruyor. Kendini tekrarlayan bir bedene sahipsiniz ve bu bedende size bir bedeli olmadan bir karşılığı olmadan verilmiştir. Bedelsiz verilmiştir diyelim. En nahlu kelimesini ağaç veya ağaçın yaprağı anlamında vermiş mealde fakat buradaki “en nahlu” kelimesi bedelsiz anlamındadır Arapçası. Yani siz bunun karşılığında halef olarak yaratıldınız. O Halef olarak Allahü Teâlâ size bu ilimleri öğretti. Rahman ayriyeten bunların ince sırlarını öğretti ve bundan da hiçbir zaman için bir karşılık beklemedi. Allahü Teâlâ’nın da hiçbir karşılığa da ihtiyacı yoktur. Burada sadece yaprak deyip geçmemek lazım yani mealde bazısında yapsak almış işte bazısında hurma almış öyle almış götürmüş. Basit mana vermiş ve bırakmış. Fakihetun demek bir arada tutan mealde yine tohum olarak geçmişler onu fakat burada tohumları bir arada tutan ilahi güç demektir.
Ondan önceki “ekmâm” neydi?
Onların kabı yani çiçek tohumlarını bir arada tutan kap gibi “ekmâm”da bu kabı idi. Ayetin içerisindeki “fakihetun” ise onları bir arada tutan ilahi güç veya güçler. İnsanda birçok ilahi güç var yani bir tek isminin Allahü Teâlâ’nın bir tek isminin tesir ettiği güçler değil birçoğunun birleşmesinden cem olmuş idi daha önceden sohbetlerin içerisinde geçmişti.
Allahü Teâlâ diyor ki: Fîhâ fâkihetun ve ennahlu zâtu el ekmâm…
Sizin zatınız olan o çiçek tohumlarını bir arada tutan o kap gibi olan haliniz öyle diyor Allahü Teâlâ o varlığınız yani orta âlemdeki bedeninizin içerisinde sizi sonsuz kere tekrarlayan sizi sonsuz kere var edip yok eden, sonsuz kere sıfırdan yaratıp ölüme götüren ve ölümden sonra tekrar yaratmaya muktedir olan ilahi güçler de, ilahi yetenekler de sizin o tohum halinizde görünen varlığınızda vardır. Yani sonsuzluğu Allahü Teâlâ getirip bir küçücük zerrenin içerisine yerleştirir. Ona ancak Allahü Teâlâ’nın gücü yeter.
12. Onikinci ayet Vel habbu zul el asfi ve er reyhân bunu mealde okuduğunuz zaman tohunlar veya reyhan kokulu çiçekler falan vermiştir. Nerede? O yarattığı dünya üzerindi Allah’u Teâlâ. İyide manası ne? Reyhan kokulu bir sürü bitki veya tohum bunların bir kaçını anlayabiliyoruz. Allahü Teâlâ bizi gıda olarak nimetlendirmiş eyvallah. Fakat senin bu ilahi kelamı bu kadar basit mana da bırakman değil mi bu asla doğru olamaz. İlahi kelamı anlamadığın zaman ya konuşmayacaksın ya konuştuğun zaman onu ketetemiş olursun yani onu kısıtlamış olursun.
Orada bahsedilen “Vel habbu” habbe bizde de var. Arapçadan Türkçeye geçmiş hani kara üzüm habbesi diyor ya kara üzüm tohumu. Habbe tohum gene tohum! İnsanın bu deden hali yine habbedir. Kaç tane habbeyiz biz? Bir habbe miyiz? Hayır. Her şeyi çift çift yaratık değil mi? Bir elmayı soyun kesin ortadan ikiye bakın kaç habbesi var. Bir elmayı sonsuz kere tekrarlayacak kaç tane habbe var. Az önce bunları bir arada tutan “ekmâm”dı burada ise “habbe” diyor. Ekmâm; onların hepsini cem eden mesela incirin içindeki çekirdekleri habbe olarak kabul ederseniz inciri saran o deri de ekmâm olmuş oluyor. Biz insanı buna göre tasvir ederek düşünerek gidelim şimdi. Bakın ayet aynen şöyle; buradaki “Reyhan” rahmet anlamındadır. Yani Allah’u Teâlâ’nın Rahim ismi şimdi
Bismillahirrahmanirrahim. Besmeleden bir başlayacak olursak; insanın nurdan varlık âlemine geçerken geçende bahsettiğimiz gibi Rahman’la beraber kâinatı inşa edip onu rahmeti ile kuşatan Allahü Teâlâ’nın ilmi ve hilmi sayesinde insanlar hayat âlemine bağlanıyor. Ruh âlemine bağlanıyor. Diğer varlıklarda onun Hay sıfatıyla varlık âleminde kendilerini yaşarken buluyorlar ve buradaki hem Allah’tan geldik Allah’a döneceğiz sürecini yaşarken bir taraftan da ilmen Allaha olan yolculuğumuz yani unuttuğumuz şeyleri hatırlamamız başlamış oluyor beraberinde. Anlaşılmayan bir şey var mı?
Bu halimiz de bakın burayı hangi boyuttan alayım size siz vel habbu yani siz habbe haline sahipsiniz ama o habbe haliniz öyle bir hal ki kendi kendini kopyalayıp çoğaltan “el asfi” yaprak olarak mealde geçiyor. Hâlbuki burada asfi kelimesi çoğalan, kendi kendine çoğalan ve kendi kendini çoğaltan anlamındadır beraberinde burada Allahü Teâlâ’nın rahmeti ile bize vermiş olduğu o yaşamanın hali ile rahmet aynı zaman da Ruhun kâinat âlemindeki şefkatli kuşatması rahmet ismi bir manada o anlamada gelir. Rahmet aynı zamanda Hay sıfatının Rahmet tarafından varlıkları kucaklaması hayat vermesi anlamındadır. Bir de öyle düşünmek lazım.