Meryem Suresi-39 Hasret GUNUMU Ceza GUNUMU
Meryem Suresi 39 Hasret Günümü Ceza Günümü
Allah’u Teâlâ bizi hasret günlerine bekliyor.
Ve enzirhum yevmel hasreti iz kudıyel emr(emru), ve hum fî gafletin ve hum lâ yu’minûn(yu’minûne). (Meryem s. 39. Ayet)
Hasret günü her an vardır, hiç bitmeyen farklı farklı hallerde de vardır.
Meryem süresindeki:
o ayette onları hasret günüyle müjdele diyor, Peygamber Efendimize hitap ederek. Bizleri hasret gününe, fakat bakın bu devirde müminim diyenler dahi, acaba zerre kadar;
Allah’u Teâlâ’ya hasretlik çekiliyorlar mı?
Yani bunları bir düşünelim!
Allah’u Teâlâ günde kaç sefer aklınıza geliyor?
Yürürken ayakta iken ne zaman halk içinde hak ile olabiliyorsunuz?
Ne zaman aklımıza geliyor?
Ne zaman işte?
Bakın!
Ayetin manasını Arapça bilmeyende anlar. Bu ayetle insanların gönlüne İslamda olmayan korkuyu nasıl salıyorlar bir görün. Ayet söyle:
Ve enzirhum yevmel hasreti iz kudıyel emr(emru), ve hum fî gafletin ve hum lâ yu’minûn(yu’minûne). (Meryem Suresi 39)
ve enzir-hum: ve onlara hatırlat.
yevme el hasreti: hasret günü
iz kudıye el emru: emir yerine getirildiği zaman
ve hum: ve onlar
fî: içinde
gafletin: gaflet, unuttular
ve hum: ve onlar
lâ yu'minûne: mü'min olmuyorlar, mü'min değiller
Ve enzirhum yevmel hasreti iz kudıyel emr(emru), ve hum fî gafletin ve hum lâ yu’minûn(yu’minûne).
şimdi mealler
Abdulbaki Gölpınarlı :
Onları hasret günüyle korkut; iş olup biter o zaman ve onlar, şimdi gaflettedir ve onlar, inanmazlar.
Adem Uğur :
(Resûlüm!) Sen onları pişmanlık ve üzüntü günü hakkında uyar. Çünkü onlar bir gafletin içine dalmış oldukları halde ve henüz iman etmemişken (bakarsın) iş olup bitmiştir.
Ahmed Hulusi :
Onları, olayın sonucunun yaşanacağı, hasret süreci hakkında uyar! Onlar kozaları içinde ve iman etmemiş bir hâldeyken (iş bitirilecek).
Ahmet Tekin :
İnsanlar gaflet içinde yaşarlarken, ansızın ilâhî plan gerçekleşmeden, kıyamet kopmadan, herkesin, pişmanlıktan vah, eyvah diyeceği gün gelmeden önce, onlara sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatarak uyar, onlar gene de iman etmeyecekler.
Ahmet Varol :
Onları işin hükme bağlanacağı hasret günüyle uyar. Onlar hâlâ gaflet içindedirler ve onlar hâlâ inanmıyorlar.
Ali Bulaç :
İş(in) hükme bağlanıp biteceği, hasret gününe karşı onları uyar; onlar bir gaflet içindedirler ve onlar inanmıyorlar.
Bayraktar Bayraklı
Bekir Sadak :
Hala gaflet icinde bulunanlari ve hala inanmayanlari isin bitmis olacagi o hasret gunu ile uyar.
Celal Yıldırım :
Onlar gafletteyken ve onlar imân etmezken işin bitirilmiş olduğu o hasret günü ile kendilerini uyar.
Diyanet İşleri :
Onları, gaflet içinde bulunup iman etmezlerken işin bitirileceği o pişmanlık günüyle uyar.
Diyanet Vakfi :
(Resûlüm!) Sen onları pişmanlık ve üzüntü günü hakkında uyar. Çünkü onlar bir gafletin içine dalmış oldukları halde ve henüz iman etmemişken (bakarsın) iş olup bitmiştir.
Edip Yüksel :
Yargının noktalanacağı Keder Günü hakkında onları uyar. Onlar hâlâ aymazlık içinde inanmıyorlar.
Elmalılı Hamdi Yazır :
Onlar gaflet içinde iken, onlar iyman etmezlerken, o hasret gününün, o iş bitirildiği saatin dehşetini kendilerine haber ver,
Elmalılı (sadeleştirilmiş) :
Onlar gaflet içinde iken, onlar iman etmezlerken, o hasret gününün, o işlerin bitirildiği saatin dehşetini kendilerine haber ver!
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) :
(Ey Muhammed!) İnsanların pişmanlık duyacağı ve işin bitmiş olacağı (kıyamet) günü ile onları uyar. Onlar hâlâ gaflet içindedirler, onlar iman etmezler.
Fizilal-il Kuran :
Ey Muhammed, onları o hayıflanma ve pişmanlık günü hakkında uyar. Hani o gün onlar halâ gaflet içinde yüzerken ve inanmazlıklarını sürdürürlerken haklarındaki hüküm kesinleşiverir.
Gültekin Onan :
Buyruğun bitirileceği / yerine getirileceği (kaza), hasret gününe karşı onları uyar. Onlar bir gaflet içindedirler ve onlar inanmıyorlar.
Hasan Basri Çantay :
(Habîbim) sen onları bulacağı vakt ile, emr (-i ilâhî) nin yerini hasret (ve nedamet) günü ile korkut. Onlar gaflet içindedirler, onlar haalâ îman etmiyorlar.
Hayrat Neşriyat :
(Ey Resûlüm!) Onları pişmanlık günü ile korkut! O zaman (onlar için) iş bitirilmiştir! Hâlbuki onlar (dünyada bundan) gaflet içindedirler ve onlar (bu güne) îmân etmezler.
İbni Kesir :
Sen, onları hasret günü ile korkut. O gün, onlar gaflet içinde inanmamakta iken, iş bitirilmiş olur.
Muhammed Esed :
bunun içindir ki, her şeyin hükme bağlanmış olacağı o onmaz pişmanlıklar Günü('nün gelip çatması konusunda) onları uyar, çünkü onlar hala umursamazlık gösteriyor ve (o Gün'ün geleceğine) inanmıyorlar.
Ömer Nasuhi Bilmen :
Ve onları hasret günü ile, her emrin bitirilmiş olduğu vakit ile korkut. Onlar ise gaflettedirler ve onlar imân etmezler.
Ömer Öngüt :
Resulüm! Hâlâ gaflet içinde bulunanları ve hâlâ inanmayanları, işin bitmiş olacağı o hasret günü ile uyar.
Şaban Piriş :
-Sen, onları hasret günü ile korkut. Onlar gaflet içinde iman etmezken iş bitirilmiş olur.
Suat Yıldırım :
Sen o hasret ve pişmanlık gününü, o haklarında ilâhî hükmün yerini bulacağı günü anlatarak uyar onları! Ama onlar gaflet içindeler, hâlâ iman etmiyorlar onlar.
Süleyman Ateş :
Onları şu hasret gününe karşı uyar ki, o zaman kendileri gaflet içinde inanmamakta ısrar ederlerken iş bitirilmiş olur (yaptıklarına pişman olup hasret çeker dururlar, ama iş işten geçmiştir artık).
Tefhim-ul Kuran :
İş(in) hükme bağlanıp biteceği, hasret gününe karşı onları uyar; onlar bir gaflet içindedirler ve onlar inanmıyorlar.
Ümit Şimşek :
Onları, hükmün verileceği pişmanlık gününden sakındır. Çünkü onlar hâlâ gaflet içindeler ve inanmıyorlar. Bunlar verilen mealler...
Şimdi ayete bir daha bakalım
Ve enzirhum yevmel hasreti iz kudıyel emr(emru), ve hum fî gafletin ve hum lâ yu’minûn(yu’minûne).
ve enzir-hum: ve onlara hatırlat.
yevme el hasreti: hasret gününü
iz kudıye el emru: emir yerine getirildiği zaman
ve hum: ve onlar
fî: içinde
gafletin: gaflet
ve hum: ve onlar
lâ yu'minûne: mü'min olmuyorlar, mü'min değiller
Bu ayetteki “Hasret” kelimesini almışlar korku ve onu çağrıştıran kelimelere manasını çevirmişler. Ayeti Kerime çok açık bir şekilde “yevmel hasreti” diyor.
Hasret nedir?
Özlem, özlenti, Bir kimseyi veya bir şeyi görme, kavuşma isteği, hasret "kavuşma (Sevgiliye kavuşma)" anlamı taşırken 2- Ulaşma, erişme, kavuşma, buluşma, beraber olma.
Özlem: "Hasretimden deli olacak hâle geldim." -N. Hikmet.
Kelime anlamı "bir kimseyi ya da bir şeyi görme, kavuşma isteği; hasret"tir.
Özlemlerin giderildiği, özleyenlerin buluştuğu bir gün olan hasret günü nasıl korku gününe dönüştü, İnsanların korkutularak uyarıldığı bir güne dönüştü. Sevgiliye veya insanın arzuladığı sevdiği bir şeye kavuşacağı gün olsa olsa müjde, sevinç ve mutluluk günü olur. Ama bakın ne oldu!
Din günü, hasret günü, secde günü, şahitlik günü hep bizlere yanlış aksettirilmiş kavramlar. Burada “gün” kelimesi kasıt yaşanılan o an dır. O anı ifade etmek için gün diyoruz. Çünkü orada zaman yoktur.
Mana bakın ne hale geliyor;
Onları hasret günü ile müjdele veya Onlara hasret gününü hatırlat. Çünkü Hazreti Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem müjdeleyici ve hatırlatıcı bir Peygamber di. Ayet de öyle diyor: O ancak insanları müjdelere, alacağı nişanları ve ikramları onlara hatırlatır.
Ve mâ erselnâke illâ mubeşşiran ve nezîrâ(nezîren). (Furkan 56)
1. |
ve mâ erselnâ-ke |
: ve biz seni göndermedik |
2. |
illâ |
: den başka, sadece |
3. |
mubeşşiren |
: müjdeleyici olarak |
4. |
ve nezîren |
: ve hatırlatıcı |
Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne). (Sebe 28)
İnnâ erselnâke bil hakkı beşîren ve nezîren, ve lâ tus’elu an ashâbil cahîm. Bakara 119
İnnâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren). (Fetih 8)
innâ: muhakkak ki biz
erselnâ-ke: seni gönderdik
şâhiden: şahit olarak
ve: ve
mubeşşiren: müjdeleyici olarak, müjdeleyen
ve
: venezîren: hatırlatıcı olarak
Muhakkak ki Biz; seni şahid, müjdeleyici ve hatırlatıcı olarak gönderdik.
Muhakkak ki Biz; seni şahid ve müjdeleneni hatırlatıcı olarak gönderdik.
Bu manayı hatırlatan birçok ayeti kerime vardır. Peygamberimiz Şahit olduklarının ve olduklarımızı, hatırlatan ve bizlerin tekrara o halimize kavuşacağımızı müjdeleyen, müjdeleyici ve essiz bir merhamete ve sevgiye sahip bir peygamberdi. Rahim isminin hali ile hallenmişti.
O bir korkutucu ve azap ile insanları kendine bağlayan bir peygamber değildi, birilerin iddia ettiği gibi. Buna Kur’ân-ı Kerim deki ayetler şahitlik ediyor. O ancak bizleri müjdeleyen ve bizlere hatırlandır. Neyi hatırlatır?
İşte konumuz olan ayette dediği gibi “Hasret günü” hatırlatır. Bizleri o an ile müjdeler. O anı tekrar yaşayacağımızı hatırlatır. Rabb’imizle fenafillâh olduğumuz ve olacağımızın müjdesini bize verir. Bize kim olduğumuzu ne olduğumuzu yeniden unutan ve karanlığa düşen bilinçlerimize ve hallerimize hatırlatır.
Onlara o yaşadıkları hasret gününü hatırlat, Onlara şahit oldukları o hasret gününü hatırlat, Onlara o din gününü o şahitlik gününü hatırlat.
Onları o şahitlik günü ile müjdele, onları o şahitlik günü ile tekrar müjdele, onları şahit oldukları o hasretini duyduklara hal ile tekrar müjdele…
Ayetin devamında ise onlar gaflettedir, karanlıktadır yani unutkanlık halindedirler ve bu halde oldukları için mü’min olamıyorlar.
Şimdi manalarından biri çünkü birçok manası vardır ne oldu mana şimdi?
Onları hasret günü ile müjdele, onlar o günü unuttular ve mü’min olamıyorlar.
Bu ayetten mü’minin kimler olduğu da ortaya çıkmış oluyor.
Mümin; şahitlik günü hatırlayan, o hasret gününü hiç unutmayandır. Şimdi Müslümanım diyenlerden kaç kişi o hasret gününü hatırlıyor? Bir insanın mümin olması için içine düştüğü gafletten unutkanlık halinden çıkıp o hasret gününü o kavuşma günü hatırlaması lazım ki Kamil bir mümin olsun. Öyleyse her müminim diyen maalesef Kur’ân-ı Kerim’e göre mümin olamıyor. Allah’a göre ve Peygamber Efendimize (sav) mümin sayılmıyor.
Mümin olmak o kadar basit bir şey değil! Ben müminin dedim mümin oldum yok öyle bir şey müminliğin de kıstasları var. Şartları var. Yaşanacak halleri var. Kelime-i Şahadeti dil ile söyleyen ancak İslam çizgisine girmiş olur. Mümin olamaz. Mümin olmak ancak gafletten kurtulma ile Ya-sin diye hitap edilen kabir olan bedenlerimizdeki gaflet uykusundan uyanmak ile mümkün olur. Kum biiznillah hitabı ile yaşadığımızı sandığımız bu dünya hayatında yeniden dirilmek ile olur. Bizlere Kum biiznillah diyecek kişiyi bulma ile olur. Ancak o zaman biz hasret gününü hatırlarız O güzel Ahmet’in ne demek istediğini anlarız biiznillah.
Şahitlik günü nedir?
Burada Necm süresinin ayetlerinden biri Hazreti Peygamber Efendimizin Rabb’inde kaybolduğu yani o yıldızın asıl NUR’da kaybolduğunu orada mahv olduğunu, Rabbin Rabbimizin Resulullah Efendimizin NUR’unu istiva ettiğini kendi NUR’unda hem cem olduğunu yani Fena Fil RAB olduğunu izah ettiği haldir o şahitlik günü. Aslında aslın da o gün hiç bitmez hep vardır.
Şahitlik günü nedir?
Yaratılışa şahit olduğumuz ilimleri, o secde gününde âdem denen varlık oradaki kâinatta o batında o ŞEN’de tüm yaratılmış insanların cem olmuş hali Kur’an-ı Kerimde Bakara Suresinde anlatılan Âdem halinde (yoksa orada bahsedilen Âdem yeryüzüne gelip de nesil yayan Âdem değildir.) Allah’u Teâlâ bu kadar basit bir şekilde anlatmaz. Bu ne demektir? Kâinat içersinde bizim kâinatımız içersinde ne kadar insan bu kâinatın kıyameti kopacağı zamana kadar yaratılacaksa o insanların tümünün cemi NUR bedenlerde NUR âlemlerde İken şahit olduğumuz haldir.
Şahitlik günü nedir?
İlk yaratıldığımız günü hatırlamak ilk yaratıldığımız gündeki Allah’u Teâlâ’nın bize öğrettiği ilimleri bilgileri hatırlamak Araf süresi 172 içindeki bize öğretilen bilgileri hatırlamak bilmek, onunla yaşamak BESMELE ile yaşamak, Kadir Gecesi ile yaşamak yani AMA’da zuhur etmiş Allah’u Teâlâ’nın sayısız güç ve kuvvetleri ile yaşamak demektir ki, onları hatırlamak demektir…
Bakın!
Kur’ân-ı Kerim hep aynı hakikati bütün ayetleri ve sureleri ile birlikte bize hatırlatıyor. Peygamberlerin geliş amacı da hatırlatmaktır bize aslımızı.
Rabbimizin huzurundayken ancak kendi kendimizdeki varlığı yaratılmışlığı ve kıyameti görebiliriz. Çünkü onu yine Allahü Teâlâ ayetle kendi yaratılışlarınıza ve kainatın yaratılışına şahit tutuk demesi İLAHTA sükun bulur bakarsanız tüm ŞEN’lerle beraber var olduğunuzu tüm Şen’lerin sizinle beraber halden hale geçtiğinizi Allah’u Teala’nın o kudretli isim ve sıfatlarından veya çeşitli kudretlerinin bir araya gelmiş bir varlık olduğunuzu Hak Teala’ya ait daha doğrusu İLAHA ait bir güçsünüz.
Resulullah efendimizin Allah’u Teâlâ ile konuşmalarına kendi ümmetinden sevdikleri özellikle Ahir Zaman kardeşleri şahit olmuşlardır.
Ama nerede?
Sitre-i Müntehada
Aynı onlarda Sitre-i Müntehayı geçmemişler edeben burası çok önemli edeben… Edeben geçmemişler çünkü öyle gerekir, mana âleminde de derecen ne olursa olsun orada da edep vardır. Her yerde, her noktada, her saatte, her saniyede ve her anda edep lazımdır! Rabbimizin huzurundayız her an edepteyiz. Huzuru Peygamberin gözetiminde her an edepteyiz. Bunu hiç unutmayacağız.
Hani bizleri Allah’u Teâlâ yaratılışımıza ve kâinatın yaratılışına şahit tutuğu hali bizler şu bedenlerde rüyet olarak yaşıyoruz. Hakikat olarak değil. Bu aldığımız tatlar, gördüğümüz manzaralar, yaşadığımız hayatlar aslında bir rüyettir. Bizim aslımız hala Rabbimizin huzurundadır. Bu hayat bizi yaratılışa şahit tutmasında kendi hayatlarımızın bir bölümünü seyrettirmesidir.
İnsanı Allah’u Teâlâ Hasret Gününe bekliyor. Meryem Süresinde geçen ayettir bu. Onları Hasret Günü ile müjdele diyor bakın bunu birkaç kere tekrar ettik biz. İşte o Hasret Gününde bizler hasret olduğumuz Rabbimize kavuşurken kâinata ilmini öğreten kâinatın içindekilere nasıl hareket edeceğini öğreten nasıl hangi ilimle yol alacaklarını, hangi ilimle onlara ulaşacaklarını öğreten Rabbimiz ve insana ilk yaratıldığında vahyini bildiren öğreten Rabbimiz. İnşallah o gün kendi huzurunda yine bizleri yine kendisine esir etmiş bir vaziyette hasretini üzerimize bizim hasretimizi de inşallah orada kendi varlığında;
Fena Fillah,
Fena Fil RAB,
Fena Fil Rahman,
Fena Fil Rahim olarak kendi huzuruna alır inşallah.
Cümlemize nasip etsin.
Hayat o kadar kısa ki, göz açıp kapayıncaya kadar geçip yeni bir yaratılışa hazırlanıyorsunuz. Sonsuz bir yolculuktasınız AMA’dan ebediyete. AMA’dan geldik, İnna lillah ebediyete İnna ileyhi Raci’un İlaha dönüyoruz. Allah’a dönüyoruz. Bu yolculuk aslında sonsuzdur bakın tekrarlıyoruz. İşte bu sonsuz yolculuk içersinde vakti yeri gelmişken Hazreti Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in miracından bahseden Necm süresinde de gene böyle bir yolculuğu daha dünya hayatında iken Eleste dönmesi Rabbine dönmesi Resulullah Efendimiz (sav) Necm süresinde anlatılmıştır. Öyle bir süre ki Necm süresi içinde Ledün’ün sayısız sırlarını barındıran Kur’an-ı Kerime veya Allah’u Teâlâ’nın sayısız ayetlerini bir kaçını az öncede anlattık. Kâinatın hangi noktasından bakarsanız bakın değişik bir mananın deşik bir anlamın değişik hayatların değişik yaratılışların ve değişik zevklerin olduğunu görürsünüz idrak edersiniz inşallah.
Burada Necm süresinin ayetlerinden biri Hazreti Peygamber Efendimizin Rabb’inde kaybolduğu yani o yıldızın asıl NUR’da kaybolduğunu orada mahv olduğunu, Rabbin Rabbimizin Resulullah Efendimizin NUR’unu istiva ettiğini kendi NUR’unda hem cem olduğunu yani Fena Fil RAB olduğunu izah ettiği haldir o şahitlik günü
Onun için diyor ki; “o boş konuşmaz” diyor.
Sizlere ancak bizim öğrettiğimizi vahyimizi bildirir diyor ki bu miraçta olan hadiseyi anlatıyor. Allah’u Teâlâ Resulullah Efendimizi miraca aldığında tekrar Rabb’inin huzuruna Hasret Gününe aldı orada Resulullah Efendimizin NUR’u ile Cenabı Allah’ın zuhura gelmiş, Zatından Zatına AMA’dan tecelli etmiş NUR’u cem oldular. İşte o halden bahsediyor burada. Vahyi aslında oradan aldığını daha sonra Cebrail AS vasıtasıyla yirmi üç yılda peyder pey insanlarında idraklerine insin diye peyder pey geldi, onun da ayrı bir hikmeti var tabiî ki.
Bizlerin NUR âlemlerde RAB’bimizin huzurunda öğrendiğimiz ilimleri hangi ilimleri?
Yaratılışa şahit olduğumuz ilimleri bunu nerden biliyor? İşte o secde gününde âdem denen varlık oradaki kainatta o batında o ŞEN’de tüm yaratılmış insanların cem olmuş hali Kur’an-ı Kerimde Bakara Suresinde anlatılan Âdemdir. Yoksa orada bahsedilen Âdem yeryüzüne gelip de nesil yayan Âdem değildir. Allah’u Teâlâ bu kadar basit bir şekilde anlatmaz. Bu ne demektir? Kâinat içersinde bizim kâinatımız içersinde ne kadar insan bu kâinatın kıyameti kopacak zamana kadar yaratılacaksa o insanların tümünün cemi NUR bedenlerde NUR âlemlerde başka bir hale geçirilip meleklere arz edildi ve dedi ki RAB’bimiz; o insanların tamamına bütün ilimleri öğretmiştir. İşte Araf suresi şahidimizdir 172. Ayeti.
Orada bunlara ne diyor?
İşte Âdem bütün eşyanın hakikatini ilimlerini say diyor. O da sayıyor. Eşya dediği şey demektir.
Şey: yaratılmış bütün varlıkları kaplayan genel isimdir.
Onun içinde atom ilmide vardır. Enerji ilmi de vardır. Işık ilmi de vardır, efendim bütün bildiğiniz ve daha ortaya çıkmayan sonsuz ilimlerin tamamı ve sonsuz varlıkların terkiplerinin tamamına Allah’u Teâlâ şey diyor. Eşya diyor. İşte bunlara bu eşyanın isimlerini anlat deyince o Âdemler topluluğu hakikatte anlatımda Âdem olan varlık o meleklere ve diğerlerine eşyanın hakikatini ne yapıyor? Anlatıyor orada.
Müsaade eden kim?
Allah’u Teâlâ
Öğreten kim?
Allah’u Teâlâ’nın RAB halidir. Öğretiyor. Orada Allah’u Teâlâ benin yeryüzündeki yani bütün kâinattaki halifeleridir.
Cennet neresidir? Hazreti Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyuruyor ya cennette RAB’binizi göreceksiniz. Biz Elest Gününde RAB’bimizi gördük. İşte Hazreti Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem işte orayı anlatıyor. Geri dönüşümüz onun huzuru olduğuna göre öyle değil mi?
Bu sefer ne yapıyoruz biz?
RAB’bimizin huzuruna gitmiş oluyoruz. İşte cennet budur. Cennet orasıdır. İnsanların RAB’binizin huzurunda işte o kaba sofuların ağızlarını sulandırarak anlattığı huriler muriler yoktur.
O hurinin manası yeniden yaratılışa hazırlanmaktır. Yeniden bir yaratılıştır.
İşte bu güne kadar bize bazı şeyleri din ilim olarak dayattılar. O fıkıhçılar özellikle hani Resulullah Efendimizin bir sözü var ya; “ilim bir nokta idi. Onu fakihler çoğalttı” diyor. Bugün dinimizi karma karışık anlaşılmaz hale getiren işte bunlardır. Ondan sonra herkes kendisine göre bir anlayış çıkardığı için işte görüyorsunuz mezhepler ayrılmış. Fırkalar ayrı yetmiş üç fırka yetmiş üç bin fırka olmuş veya daha fazla olmuş gitmiş. İşte böyle bir kaos böyle bir anlaşılmazlık. Bize dayatılan Emevi dini, ne oldu? Bizi bugün bu hale getirdi. Kardeş kardeşi vuruyor. Gelirken bir caminin mahyasında “müminler kardeştir” diyor. Kardeşsek niye birbirimizi yiyoruz.
Öyle değil mi?
Neden?
İlim eksikliğinden, bilmememizden dolayı. Aciz ve zelum olmamızdan dolayı.
Tabi acizin ve zelumun bir başka zahir manası böyledir. Aciz olmak Allah’u Teâlâ’nın o sonsuz Ulûhiyetinin karşısında kendinizin ona daima muhtaç olduğunuzu bilmektir. Zelum olmak; şeytanın bize tatlı olarak gösterdiklerini elimizle bir kenara itip değil mi? Nefsimize yani yaratılış tertibindeki nefsimiz değil de içimizde ben ben diyen nefsimize muhalefet etmektir.
O zaman ne oluyor?
Allah’u Teâlâ o emaneti insana yüklüyor. O emanet nedir? Allah’u Teâlâ’nın kâinatta halifesi olmaktır. Allah’u Teâlâ’nın halifesi ancak ona ait bir gücüdür veya ismidir. Öyle değil mi? Bunu da böyle bilmek lazım. Kâinatta İLAHIN halifesi de yine onun sonsuz güçlerle sonsuz derken sonsuz demeyeyim o biraz abartılı oluyor. Allah’u Teâlâ’nın dilediği sınırdaki güçlerle yani emaneti yükledik dediğimiz ayetinin altındaki sırlarla onu yüklemesi onu kendisine isim olarak alması onu kâinatta halife olarak arz etmesi lanse etmesidir.
İnsan hakikatte Allah’u Teâlâ’nın o sayısız isimlerinden bir ismidir.
Dinimize fanatik olarak bağlanmayalım. Bilerek bağlanalım, bilelim yani. Fanatik din İnsanı İnsan Makamından düşürür. Surette insan oluruz ama hakikatte o bize verilen emanetleri Allah’u Teâlâ’nın yüklediği emanetleri ne yapmış oluruz? Allah’u Teâlâ’nın bize vermiş olduğu emanetleri kaybetmiş oluruz.
İlk yaratıldığımız günü hatırlamak ilk yaratıldığımız gündeki Allah’u Teâlâ’nın bize öğrettiği ilimleri bilgileri hatırlamak Araf süresi 172 içindeki bize öğretilen bilgileri hatırlamak bizi tekrar insan makamına İnsan-ı Kamil makamına çıkarır. İlk yaratıldığımız günü bize hatırlatır.
Demek ki, insanın yolculuğu cennet âlemlerinde meyve ve kiraz yemeye değil, hurilerle dolaşmaya değil veya insanın yolculuğu cehenneme odun olarak yürümeye değil. İnsanın sonsuzluktaki yolculuğu RAB’bimizin o sonsuz Ulûhiyetinin içersinde ona daimi bir isim devamlı ebedi bir güç ve kudretine dâhil olmaktır. Ve yeni yaratılışlarda RAB’bimizin bize yeni yeni hayatlar yeni yeni paylar vermesini ummaktır. O sonsuz döngüsünün içersinde sonsuz muharrikliğinin hareketinin içerisinde RAB’bimizin bizim bilmediğimiz sonsuz hareketleri içersinde o sonsuz semavi seslerin içersinde bizlerinde RAB’bimizin izniyle onun muhafazası altında bir yer edinmemizdir. Geri ona halife olarak dönmemizdir. Ona hasret gününe dönmemizdir. O günü hatırlamamızdır.
Onları hasret günü ile müjdele, onlar o günü unuttular ve mü’min olamıyorlar.
Bu müjde ayetini, bu ikram ayetini bakın nasıl bir korkucu hale getirdiler. Bilinçaltı programlama ile bilerek, bilmeyerek veya yanlış yönlendirilerek insanların kalplerine ve özellikle Müslümanların gönüllerine nasıl bir korku saldıklarına bakın! İslam’ın güzelliklerini nasıl gizlemeye çalıştıklarına bir bakın! İslam dine inanan insanları nasıl bir kalıp içine soktuklarına bir bakın! İslam dininin eşsiz öğretilerini Musevilik ve Hıristiyanlık öğretileri nasıl gölgelemeye çalıştıklarını bir görün. İslam’ı ilim ve bilim dini olmaktan çıkarmak için dinin içine sokulan hurafelere bakın!
Kur’an ayetlerinin hiçbir dinin kitabı ile açıklanmaya ihtiyacı yoktur. Ayetler zaten kendini açıklıyor.
İşte bir ayet ve içindeki bir kelimenin manası ile karanlıklarda yaşayan insanların, karınlıklar içerisinde kendilerine esir ve köle olarak yaşacak insanları nasıl var etmek istediklerine bakın! Yeni dünya düzeni insanlarının evvelden beri kurgulamış olduğu sinsi planı hissedin. İşte içinde bulunduğumuz gaflet uykusundan uyanıp gerçek mu’min olalım ve onların oyunlarını bozalım İnşallah.